Göz ve Güneş
Güneş Işınlarının Göze Etkİsİ
Güneş ışınlarının göz üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir?
Güneş ışınları açık bir mukoza şeklindeki bir doku olan ve dış ortamla temasta bulunan gözde, özellikle de kornea ve konjonktiva dediğimiz göz bölümlerinde olumsuz etkilere sahiptir. Aynı zamanda korneadan geçen ışınlar lens ve retina üzerinde de istenmeyen etkiler oluşturabilmektedir. Ultraviyole ışını bu durumda göz yüzeyine ve göz içi dokulara etkileri anlamında iki noktada değerlendirilebilir.
Ultraviyole ışınlarının göz yüzeyine öncelikle kurutucu bir etkisi bulunmakta; aynı zamanda bu ışınlar özellikle çocuk yaş grubunda daha fazla olmak üzere görülen alerjik konjonktivitlerde de tetikleyici ve arttırıcı bir faktör olarak rol oynayabilmektedir.
Ayrıca son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, göz yüzeyinde iç kısımdan merkeze doğru ilerleyen bir doku olan ve pterijium adı verilen ikincil değişikliklerin oluşumunda güneş ışınlarının temel etken olduğu konusundaki düşünceleri kuvvetlendirmiştir.
Korneayı geçen ışınlar bugün halen çalışma konusu olmakla beraber, lens üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Göze giren ışığın fokuslanmasını ve böylece çeşitli mesafelerdeki cisimlerin kolaylıkla görülmesini sağlayan bir mercek olan lensin yapısında ultraviyole ışınlarının etkisi ile değişiklikler oluştuğu ve bunun da merceğin şeffaflığını yitirmesine zemin hazırladığı bu gün katarakt oluşumu konusundaki önemli hipotezlerden bir tanesidir.
Aynı zamanda retina tabakasında ve özellikle onun keskin görmeyi sağlayan merkez bölgesinde (sarı nokta) yer alan renkli tabakalar ışığa karşı çok hassastır, dolayısıyla güneş ışıklarının bu bölgede de önemli değişiklikler oluşturabilmesi mümkündür. Hatta yine halen araştırma safhasında olmakla beraber yaşa bağlı makula dejenerasyonu yani halk arasında bilinen adıyla sarı leke hastalığında da ultraviyole ışınları önemli etkenler arasında sayılmaktadır.
Sonuç olarak kısaca ultraviyolenin bütün göz tabakalarına olumsuz etkilerinin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Gözleri güneşten korumak için neler yapmalıyız?
Ultraviyole ışınlarına direkt maruz kalmamak için göz kapağı ve kirpikler doğal koruyucu olarak rol oynamaktadır. Ayrıca göz bebeği dediğimiz bölge de ışıkta daralarak göz içine giren ışın miktarını ayarlar ve böylece gözün arka kısmına çok fazla ultraviyole ışığının ulaşmasını engeller. Yani vücudun ve dokuların kendi koruyucu mekanizmaları çok değerli göz içi yapılarının güneş ışıklarının zararlı etkilerinden bir ölçüde korunmasını sağlayabilmektedir.
Fakat göz yüzeyi bütün bu engelleme çabalarına karşın yine de ultraviyoleyle temas halindedir. O nedenle alerjik problemleri ortadan kaldırmak, kurumayı önlemek ve ileri dönemlerde ikincil değişiklikleri bir ölçüde frenleyebilmek için gözlük, şapka gibi aksesuarlar veya koruyucu araçların kullanımı anlamlıdır.
Güneş Gözlüğü Seçİmİ
Güneş gözlüğü seçiminde nelere dikkat etmeliyiz?
Güneş gözlükleri ultraviyoleyi kesme özelliklerini renk tabakalarıyla sağlarlar. Aslında normal bir cam bile ultraviyoleyi bir ölçüde keser. Ama bunun derecesinin artması renk miktarının değişmesiyle sağlanır. Özellikle renkli camlar ultraviyolenin göz yüzeyine erişmesini büyük ölçüde engeller.
Denİz / Havuz Suyunun Göze Etkİsİ
Deniz veya havuz suyundan gözlerimizi korumak için ekstra dikkat etmemiz gereken durumlar var mı?
Bizim en büyük endişemiz kornea ülserleridir. Korneanın mikrop kapması ve iltihaplanması yani… Kornea damarsız bir yapıdır ve kendini bu anlamda savunması için çok fazla bir şeye sahip değildir. Bununla beraber damar yapısına sahip olmamasının korneaya çok ayrıcalıklı bir özellik olan saydamlığı kazandırdığını da belirtmek gerekir.
Diğer taraftan korneanın kendine özgü koruma mekanizmaları da mevcuttur. Bunlar kornea epiteli ile gözyaşı tabakasıdır. Ancak bu mekanizmaların kırılması yani korneanın üzerini koruyucu bir tabaka şeklinde örten epitel hücrelerinin arasındaki sıkı bağların kopması, epitelin dökülmesi, erozyona uğraması ve o bölgede açılan direnç boşluğundan mikropların kornea derinliklerine nüfus etmesi, sonuçta ülser oluşturması ve hatta göz içine de atlayarak göz kaybına neden olması söz konusu olabilmektedir. Ayrıca gözyaşı göz yüzeyini sürekli yıkayarak ve içinde bulunan özel koruyucu moleküllerin yardımı ile mikropların uzaklaştırılmasını ve hücrelere bağlanarak hastalık oluşturmasının önlenmesini sağlar.
Birkaç organizma dışında çoğu mikrop epitel engeline takılır. Ama gözün bir nedenle çizilmiş olması ya da kontakt lens kullanan kişilerde uygulama ile ilgili temizlik kurallarına uyulmaması, düşük oksijen geçirgenliği olan lensle uyunması gibi bunu yıkan herhangi bir sebep; direnç noktalarında kırılma meydana getirebilir ve bu durumda denize ve havuza girmek kornea ülserleri gibi tedavisi çok zor olan sorunlara yol açabilir.
Deniz ve özellikle havuz sularında temizleyici maddelere dirençli amip adı verilen canlıların bulunduğu ve kornea epitelini yıkan nedenlerden birinin varlığında kornea ülserlerin oluştuğu gösterilmiştir. Ancak tedaviye çok dirençli olan bu kornea ülserleri bütün mücadelelere rağmen ciddi görme kayıplarıyla sonuçlanabilmektedir. Aynı zamanda önüne geçilemezse korneada delinmeler meydana gelebilmekte, bu da mikrobun göz içine nüfuz ederek gözün kaybedilmesine bile neden olabilmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki bu tür enfeksiyonlar özellikle göz hekimi tarafından muayene ve denetimi yapılmamış, gerekli eğitimi verilmemiş kontakt lens kullanıcılarında daha fazla görülmekte, göz kaybına kadar giden olumsuz sonuçlar bildirilmektedir.
Sonuç olarak çok değerli bir organ olan gözün korunmasında, göze ulaşan zararlı ışınların ve maddelerin kontrolü önem taşımaktadır. Ayrıca kontakt lens kullanımı konusunda göz hekimleri tarafından belirlenen kurallara uyulması, günlük yaşam içinde karşılaşılabilecek riskler konusunda yeterli bilginin alınması ve sağlıklı kullanım için yaz ayları gibi özellikli dönemlerde dikkatli olunması büyük önem taşımaktadır.